Üyelik Girişi
Ana Menü
Osman AYDOĞAN
osmanaydogan2@gmail.com
Melankolik bir düşünür; Arthur Schopenhauer
05/04/2015

Arthur Schopenhauer 1788 – 1860 yılları arasında yaşamış, Alman filozof ve düşünürdür. Felsefe Tarihi'nde irrasyonalist ve karamsar olarak bilinir. Kant'ın en en çok değer verdiği öğrencisiydi. 
Irmak Zileli ‘’Schopenhauer’i okumak ve anlamak’’ isimli makalesinde şöyle yazar; Schopenhauer’in ‘karamsarlığı’ onun ‘acı, yaşamın özüdür’ düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Hegel’in etkisindeki Alman felsefesinde Hegel’in karşıtı konumunda olan Schopenhauer, dinci anlayışlara karşı insancı anlayışı temsil eder. Hegel genel ve kabul gören düşüncelerin temsilcisiyken, Schopenhauer, topluma aykırı düşüncelerin temsilcisi konumundadır. Belki de bu yüzden sonu yalnızlık ve sefalet olmuştur.
Schopenhauer, Alman felsefe dünyasındaki ilklerdendir ve dünyanın anlaşılmaz, akılsız prensipler üzerine kurulu nedenselliklerinin olduğunu söyleyerek dikkatleri çekmiştir. Felsefe tarihinin, Batı kadar Doğu’ya da en açık, hayatın temel sorunlarını yazan filozoflarından birisidir. Doğu felsefesinden etkilendiği söylenir.
Bazı eleştirmenler kendisini düşüncelerini bir bilgi kuramına oturtmadığı için bir filozof olmaktan çok bir düşünür olarak tanımlarlarken Nietzche de “Schopenhauer’i anlamadan felsefe yapılmaz” diye düşünür. Franz Kafka Schopenhauer’i bir üslup dâhisi olarak ve sadece dili için bile kesinlikle okunmalı diye niteler. Arjantinli yazar Jorge Luis Borges Schopenhauer için şöyle konuşur; ‘’Benim diğerlerinden daha çok beğendiğim bir Alman yazar var: Schopenhauer. Alman dilini sadece Schopenhauer'i orijinal dilinde okuyabilmek için iyice öğrendim.’’
En ünlü yapıtı henüz 30 yaşına varmadan 1818 Yılında yayınladığı ‘‘İstenç ve Tasarım Olarak Dünya’’dır. (Die Welt als Wille und Vorstellung)  Bu kitap ülkemizde Biblos Yayınları tarafından ‘’İsteme ve Tasarım Olarak Dünya’’ adıyla 2005 yılında yayınlanmıştır. Ancak Schopenhauer’in değeri bu kitapla anlaşılmamıştır. Schopenhaur’ın asıl anlaşılması 1851′de, altmış üç yaşındayken yayımladığı denemeler ve aforizmalar toplamı olan ve okunması mitolojik bilgi gerektiren ‘’Parerga ve Paralipomena’’ kitabı ile anlaşılmaya başlanmıştır.
Schopenhauer’in ülkemizde yayınlanan diğer eserleri;

‘’Aşka ve Kadınlara Dair’’, Say Yayınları, 2006

‘’Parerga ile Paralipomena’’, Biblos Yayınları, 2007 ( Bu kitap 2009 Yılında ‘’Hukuk, Ahlak ve Siyaset Üzerine’’ adıyla Say Yayınlarından  yayınlandı)

‘’Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine’’, Say Yayınları, 2007

‘’Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar’’, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2006

‘’Üniversiteler ve Felsefe’’, Say Yayınları, 2008

‘’Hayatın Anlamı’’, Say Yayınları, 2007

‘’Okumaya ve Okumuşlara Dair’’, Say Yayınları, 2011

‘’Güzelin Metafiziği’’, Say Yayınları, 2010

‘’Din Üzerine’’, Say Yayınları, 2009

‘’Aşkın Metafiziği, Kör İradenin Tutsaklığı’’, İkarus Yayınları, 2009 (Sosyal Yayınlar, Selahattin Hilavîn Türkçesi ile, 1997)

Schopenhauer ‘’‘İstenç ve Tasarım Olarak Dünya’’ isimli eserine şöyle başlar; ‘’Die Welt ist meine Vorstellung: – dies ist die Wahrheit, welche in Beziehung auf jedes lebende und erkennende Wesen gilt.‘‘ (Dünya benim tasarımımdır; bu yaşayan, kavrayan her varlık için geçerli bir gerçekliktir.) Schopenhauer’in ‘’Tasarım olarak Dünya’’ ve ‘’Dünya benim tasarımımdır‘’ düşüncesi Ludwig Wittgenstein’nin temel düşüncesiyle çok yakın benzerlik gösterir. Wittgenstein ‘’Tractatus’’ isimli eserinde şu düşünceleri dile getirir; ‘’Olguların mantıksal tasarımı düşüncedir. Bir olgu bağlamının düşünülebilir olması şu demektir; biz onun bir tasarımını kurabiliriz. Doğru düşüncenin toplamı dünyanın bir tasarımıdır. Düşünce, düşündüğü olgu durumunun olanağını içerir. Düşünülebilir olan olanaklıdır da. Tasarı da gerçeğin taslağıdır.’’ Görüldüğü gibi Schopenhauer gibi Wittgenstein de ’’Dünya benim tasarımımdır’‘ düşüncesinde birleşirler.
Schopenhauer ‘’İstenç ve Tasarım Olarak Dünya’’ isimli en önemli eserinde içimizdeki gerçekliğin bilincimiz tarafından bastırıldığını söyler. Schopenhauer’e göre; bilinçdışı gerçekler, yani istenç, bilincin altında bastırılmış bir şekilde mevcuttur. İstem, hayati bir güçtür; ayak direyen, zorlayan, her türlü eylemimizin kökü, bastırılmaya çalışılan veya dışa vurulmaya çalışılan bir istence dayanır.  Bu eserinde Schopenhauer, görünen dünyanın ardında yatan esas gerçekliğin istenç (irade) olduğunu ileri sürer. Schopenhauer'a göre bu istenç akılsız, bilinçsiz bir öze sahiptir ve kendisini görüngü dünyasında gösterir. Bütün görünenlerin kaynağıdır. İnsan bedeni de onun eseridir. Aklın denetimde olmayan bu istenç, insanları parmağında oynatır ve geçici tatminlerle veya ulaşılamayan hayâllerle, insanı hiçbir zaman dışına çıkamayacağı bir bıkkınlık ve acı döngüsüne sokar.

O'na göre; anlamsız, boş, acı dolu, kötü bu hayattan kaçınmanın tek yolu vardır; o da istencimizi öldürmek. Bu onu Hinduizm, Budizm gibi dünyevi bir yaşamdan el çekmeyi ve bir keşiş gibi yaşamayı, başkalarına yardım etmeyi, mutluluğumuzu olabildiğince arttırmayı değil, acılarımızı olabildiğince azaltmayı öneren bir yaşam şeklini önermeye yöneltir.

Felsefesi, aklın (Rasyonalizm) temele oturtulduğu felsefe tarihinde yeni bir bakış açısı anlamına geliyordu ve Psikoloji, Psikanaliz, Müzik, Edebiyat gibi entelektüel ve sanatsal alanlarda büyük etki gösterdi.

Schopenhauer'a göre; birbirlerini en çok büyüleyenler, birbirlerini en çok tamamlayanlardır. Schopenhauer felsefesinde, Budizm’e ve ateizme oldukça yakın ve zengin duran veriler ve bilgiler vardır. Budizmin Almanya'daki yayılımında Schopenhauer'in etkisi olmuştur...
Arthur Schopenhauer'in yukarıda bahsedilen kitaplarından alınan sözleri aşağıda sunulmuştur. Her bir sözün üzerinde düşünülmeli diye değerlendiriyorum. Ancak Schopenhauer’in bu sözleri üzerine düşünürken;

- Schopenhauer'in yaşadığı dönemin düşünce ortamı, hayatı, melankoli yüklü yaşamı ve kişiliği, (Bu konuda Schopenhauer’in kitaplarını yayımlamış olan Dergâh Yayınları arka kapağa, “Schopenhauer’i anlamak için dönemin düşünce ortamından çok kendi hayat hikâyesini incelemek gerekir. Schopenhauer’in yaşamı melankoli yüklüdür” diye yazmıştır.)

- Başlangıçta bahsettiğim özelliklerinden irrasyonalist oluşu ve karamsarlığı,

- Schopenhauer’in sahip olduğu ‘‘acı, yaşamın özüdür’’ düşüncesi ve
-
Yalnızlık ve sefalet ile sona eren yaşamı değerlendirilmeli ve dikkate alınmalıdır diye düşünüyorum.

Schopenhauer’in “Aşka ve Kadınlara Dair” isimli eserinde yer alan kadınlara ait genellikle olumsuz olan görüşlerine burada yer verilmemiştir. Bu olumsuz düşüncelere yukarıda bahsedildiği gibi yaşadığı dönemin düşünce ortamının ve kendisi 43 yaşında iken 17 yaşındaki Flora’ya olan karşılık bulmayan aşkının etkili olduğu değerlendirilmektedir.

Schopenhauer’in sözlerine günümüzü ifade eden en güzel sözü ile başlamak istiyorum; ‘’Dünyanın en yoksul insanı, paradan başka hiç bir şeyi olmayandır.’’

Schopenhauer’in sözleri (her bir söz üzerinde düşünmeniz dileği ile)

* Kalbin gerçek, derin barışı ve tüm ruhun huzuru sadece yalnızlıkta bulunur. Zeki bir insan yalnızlıkta, düşünceleri ve hayal gücüyle mükemmel bir eğlenceye sahiptir.

* Dünyaya bakış açımızın sağlam temelleri ve derinlik veya sığlığı çocukluk yıllarında oluşur. Bu görüş daha sonra özenle düzeltilir ve mükemmel hale getirilir, ama özde değişmeden kalır.
* İnsanları keyifli bir ruh haline sokmanın başınıza gelen kötü bir şeyi anlatmaktan veya kişisel bir zayıflığınızı açıklamaktan daha başka yolları da vardır.

* Üç türlü aristokrasi vardır; birincisi yaş ve kıdem; ikincisi servet; üçüncüsü akıl ve bilgidir. En şereflisi sonuncusudur.
* İyimserlik dinlerde olduğu gibi felsefede de gerçeklerin yerini almış temel bir yanılgıdır.
* İnsanlarla uğraşmada üstünlüğe ulaşmanın tek yolu onlardan bağımsız olduğunuzu göstermenizdir.

* Önemsememek önemsenmeyi getirir.

* Hayatın ilk elli yılı metin, geri kalanı yorumdur.

* Gelişimimiz için bir aynaya ihtiyacımız vardır.

* Kimseyi yaralama, ondan çok yardım et herkese yapabildiğince.

* Her mesele kabul edilene kadar üç aşamadan geçer; ilkinde gülünç duruma düşürülür, ikincisinde ona karşı mücadele edilir, üçüncüsünde tabii sayılır.
* Her çocuk bir bakıma bir dahi ve her dahi bir bakıma bir çocuktur.

* Tüm sınırlamalar kişiyi mutlu kılar. Görme, etki ve temas alanımız ne denli dar ise o denli mutlu oluruz; ne denli geniş ise o denli sıklıkta kendimizi azap içinde ya da ürkütülmüş duyumsarız. Çünkü bu alanla birlikte kaygılar, istekler, ürkünç şeyler de çoğalır ve büyür...
* En değersiz gurur, milli gururdur. Bu, onunla gurur duyandaki bireysel özelliklerin yoksunluğunu ele verir. Çünkü insan neden milyonlarca insanlarla paylaştığı bir özelliğe tutunma gereği duyabilir ki başka türlü? Dikkate değer kişisel niteliklere sahip olan, sürekli göz önünde bulundurduğu ülkesinin hatalarını açıkça görebilecektir. Ama dünyada gurur duyabilecek hiçbir şeyi olmayan her zavallı aptal gurur duyabilmek için son çare olarak ait olduğu ülkesi ile gurur duyar.
* Yıkmak düzeltmekten, yalan söylemek ispatlamaktan daha kolaydır.

* Beraberinde getirdikleri umutlar ve korkularla akın akın gelen arzulara teslim olduğumuz sürece kalıcı mutluluğa ya da huzura hiçbir zaman kavuşamayız.

* Acı çekenler ile acı çektirenler aynıdır.

* Hayvanlarla beraber acı çekmek, kendisine güvenileceğine izin verdiğimiz karakterin yardımseverliğine bağlıdır. Kim hayvanlara karşı gaddar davranıyorsa, iyi bir insan olamaz.
* En büyük bilgelik şu andan zevk almayı hayatın en büyük amacı kılmaktır, çünkü tek gerçek budur, başka her şey düşünce oyunudur. Ama bunun en büyük budalalığımız olduğunu da söyleyebiliriz, çünkü yalnızca kısa bir süre için var olan ve bir rüya gibi kaybolan içinde bulunduğumuz bu an asla ciddi bir çabaya değmez.
* Şu dünyayı Tanrı yarattıysa, onun yerinde olmak istemem doğrusu. Çünkü, dünyanın sefaleti yüreğimi parçalar. Yaratıcı bir ruh düşünülürse, yarattığı şeyi göstererek ona şöyle bağırmak hakkımızdır; "bunca mutsuzluğu ve bu üzüntüyü ortaya çıkarmak uğruna, hiçliğin sessizliğini ve kıpırdamazlığını bozmaya nasıl kalkıştın?"
* Herkes kendinde eksik olanı sever.
* Kim ne derse desin, mutlu insanın en mutlu anı, uykuya daldığı andır ve mutsuz bir insanın en mutsuz anı, uykudan uyandığı andır. İnsan hayatı, bir tür hata olmalı.
* Para deniz suyuna benzer, ne kadar çok içersen o kadar çok ona susarsın.
* Merhamet ahlakın temelidir.

* Yazgı kartları karıştırır, biz de oynarız.
* Yanlış bir görüşü geri almak onu savunmaktan daha çok kişilik gerektirir.

* Sayfaların arasında gözyaşları, ağlama, dişlerin birbirine çarpması ve karşılıklı katletmenin korkunç gümbürtüsü olmayan felsefe, felsefe değildir.

* Sağlık her şey değildir, ama sağlık olmadan her şey bir hiç.

* Evlenmek, haklarını ikiye bölmek ve görevlerini ikiye katlamak demektir.
* Bilincimiz ruhun sadece yüzeyi ki yerkürenin sadece yüzeyini bildiğimiz gibi onun da içini değil, sadece kabuğunu biliyoruz.

* Her aptal çocuk bir böceği ezebilir. Ama dünyanın bütün profesörleri bir böcek yaratamaz.
* İnsanları tanıdığımdan beri hayvanları severim.
* Başkalarının fikirlerine aşırı derecede önem vermek, herkeste var olan bir manyaklık.
* Çok insan kafaları olmadığı için kafayı bozmuyor.
* İnsanların kader dedikleri çoğu zaman sadece kendi kendilerine yaptıkları aptal oyunlar.

* Bana yapılan haksızlık bana hiç bir şekilde ona haksızlık yapma hakkını vermez.
* Çoğu hakikat sadece kimsenin sorunu ele alacak ve üstüne gidecek cesareti bulamamasından dolayı ortaya çıkmıyor.
* Dili bir kelime daha fakir kılmak, bir ulusun düşüncesini bir kavramdan yoksun kılmak demektir.

* Dinler ateşböcekleri gibidir: Parlayabilmek için karanlığa gereksinim duyarlar. Tüm dinlerin koşulu yaygın olan belirli bir derecede cehalettir. Ki sadece bu havada yaşayabilirler ancak.
* Hayvanlara karşı acımasız olan, iyi bir insan olamaz.

* Akıllı olan, sohbet sırasında ne hakkında konuştuğundan ziyade kiminle konuştuğunu düşünerek hareket edecektir. Bunu yaptığı takdirde sonradan pişman olacağı hiçbir şey söylemeyeceğinden emindir.
* Nasıl gemide giderken ilerlememiz kıyıdaki nesnelerin geri çekilmesiyle, dolayısıyla da küçülmesiyle kendini belli ediyorsa, ihtiyarlamamız da büyük yaşlardaki insanların bize genç görünmeleriyle kendini belli eder.

* Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker... Nihai olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve özenle devam ederiz, tıpkı sonunda patlayacağından emin olsak da, olabildiğince uzun ve büyük bir sabun köpüğü üflememiz gibi. 
* Yetenek başkalarının vuramadığı hedefi vuran nişancı gibidir; dahi ise başkalarının göremediği bir hedefi vuran bir nişancı.
* Mutlu bir hayat olanaksızdır; insanın başarabileceği en iyi şey kahramanca bir hayattır.
* İnsanların çoğu hayatlarının sonunda geriye dönüp baktıklarında molalarda yaşadıklarını görürler. Takdir etmeden ve zevk almadan geçip giden şeyin aslında hayatları olduğunu gördüklerinde şaşırırlar. Ve böylece umutlarla kandırılan insan ölümün kollarına koşar.

* Ölümden sonra doğduğundan önce neysen o olacaksın.

* Büyük acılar daha önemsizlerinin hissedilmesini engeller ve tersine, büyük acıların yokluğunda en küçük dertler ve sıkıntılar bile bize büyük acı verir.
* Olabildiğince az şey dilemek ve çok şey öğrenmek istiyorum.

* Değişim değişmeyen tek şeydir.
* Gençliğimizdeki neşelilik ve karamsarlığa kapılmama hali, kısmen hayat tepesine tırmanıyor ve tepenin öteki tarafındaki ölümü görmüyor olduğumuz gerçeğine dayanır.

* Felsefe yüksek bir dağ yoludur, ıssız bir yoldur ve yukarı çıktıkça daha da ıssızlaşır. Bu yolu her kim izlerse hiç korkmamalı, her şeyi geride bırakmalı ve kış karında güvenle ilerlemelidir... Kısa süre içinde altındaki dünyayı görür; kumsalları ve bataklıkları gözünün önünden kaybolur, düzgün olmayan noktaları düzelir, yırtıcı sesleri artık kulağına ulaşmaz. Ve yuvarlaklığını da görür. Kendisi her zaman saf ve serin dağ havasındadır ve güneşi görür, oysa aşağıdaki herkes gecenin karanlığıyla kuşatılmıştır.
* Mantıkla beslenmeyen şey mantıkla yönetilemez.
* Sırrım konusunda sessizliğimi korursam benim esirim olur; eğer ağzımdan kaçırırsam ben onun esiri olurum. Sessizlik ağacında huzur meyveleri yetişir.

* Eğer dalaverecilerin oyuncağı ve soytarıların maskarası olmak istemiyorsak, ilk kural içine kapanık ve ulaşılmaz olmaktır.
* Birisi sizin için gerçekten çok değerli ise, bunu ondan sanki bir suçmuş gibi gizleyin. Bu hoş bir şey değildir ama doğrudur. Çünkü bırakın insanları, köpekler bile büyük dostluklara katlanamazlar.

* İki ayaklı hayvanların sıradan sohbetleri kadar kısır ve sıkıcı bir sohbeti sürdürmektense hiç konuşmamak daha iyi.

* İnsanlarla kurulan neredeyse bütün bağlar bir kirlenme, bir pislenmedir. Ait olmadığımız acınası yaratıklarla dolu bir dünyaya indik. Daha iyi olan az sayıda insana saygı duymalı ve değer vermeliyiz; gerisine talimat vermek için dünyaya geldik, onlarla arkadaş olmak için değil.
* Kibar ve dostça davranarak insanları esnek ve itaatkâr yapabilirsiniz; bu yüzden sıcaklık balmumu için neyse kibarlık da insan doğası için odur.
* Hayat bir parça nakış işlemesine benzetilebilir. Hayatının ilk yarısındaki herkes işlemenin ön tarafını görür, ikinci yarısında ise tersini. İkincisi o kadar güzel değildir, ama daha öğreticidir, çünkü iplerin birbirine nasıl bağlandığını görmemizi sağlar.

* Karşımızdakinin yalnızca kendi budalalığımız, kusurumuz ve kötülüğümüz olduğunu akıldan çıkarmayarak her insan budalalığına, kusuruna ve kötülüğüne hoşgörülü bir şekilde yaklaşmalıyız.
* Kısa süre sonra kurtların bedenimi yiyeceği düşüncesine dayanabiliyorum, ama felsefe profesörlerinin benim felsefemi kemirdikleri düşüncesi ürpermeme neden oluyor.

* İnsanoğlu benden hiç unutamayacağı birkaç şey öğrendi.

* Şükür ki yüz tane ahmak bir araya gelse bir tane akıllı adam etmez.

* Dikensiz gül yoktur ama gülsüz pek çok diken vardır.

* Zekâm bana değil, dünyaya aittir.

* İsteklerimizi sınırlamalıyız, arzularımızı dizginlemeli, öfkemizi bastırmalı, bireyin sahip olmaya değecek şeylerden yalnızca sınırlı bir paya erişebileceği gerçeğini akıldan çıkarmamalıyız...

* İnsan, büyük bir hayretle, binlerce yıllık var olmayıştan sonra birdenbire var olduğunu görür; bir süre yaşar ve sonra yeniden yok olması gereken aynı oranda uzun zaman gelir.
* Avrupa'nın bilgili adamlarına ve filozoflarına: Sizin için Fichte gibi çenesi düşük birisi bütün zamanların en büyük düşünürü Kant'ın eşitidir ve Hegel gibi işe yaramaz, arsız bir şarlatan derin düşünür olarak değerlendirilir. Bu yüzden sizin için yazmıyorum.
* İnsanın hayatı, yenileceğinden hiç şüphe etmeksizin, var olmaya çalışmak için harcanmış bir çabadır.
* Dünyanın özü kötüdür. Yapılması gereken en iyi şey yaşam istencini reddetmektir.

* Tüm istekler ihtiyaçtan, dolayısıyla yoksunluktan, dolayısıyla ıstıraptan doğar.
* Benim gibi insanlar tarafından geride bırakılan fikirler, anıtlar hayattaki en büyük zevkimdir. Kitaplar olmasa uzun zaman önce umutsuzluğa gömülürdüm.
* Kütüphaneler insanlığın tek güvenilir ve kalıcı olan belleğidir.
* Okurken bir başka kimse bizim için düşünür; biz sadece onun zihin sürecini takip etmekle yetiniriz. Nasıl ki öğrenci yazmayı öğrenirken öğretmen tarafından kalemle çizilmiş yerleri takip eder; okurken de tıpkı bunun gibidir; düşünme işinin büyük bölümü zaten bizim için bitirilmiştir. Bunun içindir ki kendi düşüncelerimizle meşgul olduktan sonra elimize bir kitap almak bizi her zaman bir parça rahatlatır. Fakat okurken zihnimiz aslında başka birisinin düşüncelerinin oyun alanından başka bir şey değildir. Ve dolayısıyla öyle olur ki, çok fazla - yani neredeyse bütün gün okuyan- ve arada düşünmeksizin geçirilen eğlence yahut meşgale ile kendisini eğlendiren kimse yavaş yavaş kendi kendine düşünme yeteneğini kaybeder, tıpkı at üstünden inmeyen adamın sonunda yürümeyi unutması gibi... Birçok eğitimli adamın durumu bundan farklı değildir. Okumak kendilerini ahmaklaştırır. Okunan şeyler ancak derin düşünmeyle hazmedilebilir.   Schopenhauer’in sözleri bunlar. Kendisinin de söylediği gibi gerçekten de insanoğlu ondan hiç unutamayacağı birkaç şey öğrendi. Portekizli yazar José Saramago’nun, 2007 yılında söylediği ve yaşadığımız günümüzün tarifini en iyi şekilde yapan bir tespiti vardı; ‘‘Özgürlüklerin giderek daraldığı, eleştirinin yer bulmadığı, çokuluslu şirketlerin, piyasanın totalitarizminin artık bir ideolojiye bile gerek duymadığı, dinsel hoşgörüsüzlüğün yükselişe geçtiği karanlık bir çağda yaşıyoruz.’’

Saramago’nun bu tespitini düşündüğümüzde, Schopenhauer’in sözlerinde bahsettiği o yüzyıla ait insan ve düşünce tipinin ne
yazık ki çevremizde hiç de az olmadığı ve giderek de arttığı
görülmektedir. Yaşar Kemal'in ''Demirciler Çarşısı Cinayeti'' adlı
eserinde yazdığı gibi ''O güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler; demirin
tuncuna insanın piçine kaldık.''


4747 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Türkiye’nin geleceği - 24/07/2016
Türkiye’nin geleceği
El, ayd-ü ekber eyledi, biz matem eyledik. - 10/07/2016
El, ayd-ü ekber eyledi, biz matem eyledik.
Akıl için son tavır saçlarını yolmak var. - 15/06/2016
Akıl için son tavır saçlarını yolmak var.
Ziyan edilen ve unutulan bir zafer: Kût-ül Ammâre Zaferi (29 Nisan 1916) - 28/04/2016
Ziyan edilen ve unutulan bir zafer: Kût-ül Ammâre Zaferi (29 Nisan 1916)
Dönüş - 04/04/2016
Dönüş
Gönlümüzü put sanıp da kıranlar kim? - 22/03/2016
Gönlümüzü put sanıp da kıranlar kim?
Çanakkale... Ah! Çanakkale - 18/03/2016
Çanakkale... Ah! Çanakkale...
Suriye’ye sefere giderken Hükumete tavsiyelerim! - 29/02/2016
Suriye’ye sefere giderken Hükumete tavsiyelerim!
Benim Gönlüm Dağa Düştü. - 23/01/2016
Benim Gönlüm Dağa Düştü.
 Devamı
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam110
Toplam Ziyaret433361
Etkinlik Takvimi